16 Eylül 2010 Perşembe

hissine batan toplu iğne
bıçağa gerek yok.
nihai kandır.

ruhunu öpen kedi
adem kalsın.
nihai dokunuştur.

vs...

dem nihai demdir.

kes.

10 Eylül 2010 Cuma

sana baktıkça
yollar beliriyor
geçtiğim...


ve soruyorum
bunca olmayana
neden yorulduğunu.


küçüğüm
ünlemlerin bitsin
kızma bize.


azalmaktan,
noktalardan kork ya da korma
ama dedim ya sen aslında bize bakma.

8 Eylül 2010 Çarşamba

bu arınmışlık başımı döndürüyor!!

bilmiyorum artık!!! midemde kelebekler =)

ne ipim var ne de düğümlerim, sizi de beklerim!

6 Eylül 2010 Pazartesi

şimdi hangi bütünlüğüm ya da hangi sonsuzluğumla, gerçekliğin neresindeyim onu düşünüyorum.

bahçemde neler neler yeşeriyor da ben yine de sırt dönebiliyorum... yolup atabiliyorum hunharca...

saldırmak bu kadar tatlı olamazdı bütünken. o nedenle parçaladım gözlerimi!

birşeyi çağırırsan gelir. onu ben çağırdım bunca zaman, bunca merak... şimdi kontrolden çıkmış vahşi bir hayvanım, ipimi yine ben bağlayacağım, eminim.

yardıma gelmeyecek. ben soluk soluğa, ağzım bir dolu küfüre kesmişken diyeceğim ki yardım et. kusmama göz yumacak ama yardıma gelmeyecek.

çok iyi anlıyorum diyene de bak! saç diplerim yanıyor. tırnaklarım hastalıklı bir beynin tazecik ürünleri gibi!

nefret etmeyi diliyorum :) inanmadın değil mi? kabul etme lütfen. biliyorsun...

ama geldiğimde, beni duyduğunda sıfır olacağım. sıfırı biliyorsun :) sıfır işte..

ve sen de öyle olmalı, teslim olmalısın!

teslim ol! yoksa düşerim...

3 Eylül 2010 Cuma

yekpare

''o sahilde''... sırtüstü uzanıp, başımı geriye atarak seyre koyulduğum gökyüzü...orda mıdır yine?
saçlarımla tutunmuştum oysa yıldızlara..

1 Eylül 2010 Çarşamba

31 Ağustos 2010 Salı

sessiz kal bu gece. iyi geceler madam K.
Sabahlarımı o kasabada bıraktım, yıkık iskelenin ucunda bekliyor beni uyanışlarım... şehrin savrukluğunda gözaltı morlukları, şişmiş göz kapakları...

30 Ağustos 2010 Pazartesi

bunca uykusuzluğun sebebini ben de merak ediyorum. Rilke sebebi biliyordu. Okudum. Bu gece unuttum.

sese öğretilen..

Yeryüzünde adı kanayan son kıvılcım. Artık hiç dönmeyeceğiz anlatılmış
Suskunluğa. Orada. O suskunluğun insan yaralarıyla bakıştığı boşlukta.
Bazen küllerin çağrısı giydirirdi kanımızı. Belleğin ağır kumaşından yedi
Gül sonra.

Kalp yalanlamaz oysa koparılmış olanı.

Sese öğretilen vedayı.

Tenin birinci ağıtını.

Ah. Yeryüzünde adı kanayan son kıvılcım. Şimdi. Geçmişin bekletilen hare-
ketsizliğinde eğreti bir im. Bin acının daha çocukluğunda bir çöl birikintisi-
yiz.

Kendimizden daha fazla indirilmiş hiç kimseye
Sahip değiliz çünkü biz.

birinci, ikinci tekil

ötede tahtadan bir bank...
oturuyoruz.
sert, soğuk, rüzgar.
acımız kadar değil.
ilk defa bu kadar uzağız.
şaşkın iki yabancıyız.
ellerimize yer arıyoruz.
sahi bu ellerin yeri neresi?
nasıl unutuyormuşuz onları...
insanlar bakıyorlar.
senin burnunun ucunda belirsizliğimizi taşıyan bir damla...
sigara yakmakta zorlanıyoruz, rüzgar.
oysa hemen yanması gerek, hemen solumak gerek, doymak gerek tütüne
yoksa aidiyetsiziz...
çiçek satan bir adam, tam da şu an..
sormadı, sustu, geçti... yitik miydik o ara?
kalkıyoruz, yürümek istiyorum.
küfür etmek rahatlatmıyor...
omzumun üstünden geride kalan sana bakıyorum.
yürüyoruz.
bu şehrin caddeleri daha önce böyle kokmuyordu...
büyük binaların altında, unufak...
sesim duyulmuyor artık, öylesine küçüğüm.
avlusu olan bir yerdeyiz şimdi.
büyük haraketler ve derin solumalarınla anlatıyorsun..
gösterdiklerine dönüyor bakışlarım.
idrak kapısı kilitli.
merdivenler tükeniyor ayaklarımız altında.
geniş, yüksek tavanlar ilgini çekiyor, çocuğa kesmiş yüzün..
ağlıyorsun. ağlıyorum.
ağlıyoruz. Biz kim?
birinci tekille ikinci tekil...
geldim konuş, geldim konuş...
yeni birşeyler söylemeli...
hangimiz?
susmalı. mühürlenmeli.
tırnaklarım sızlıyor artık.
saçlarım küle...
gitmeni istiyorum.
gidiyorsun bir kaç metali bırakıp masaya..
bekliyorum, gelmiyorsun.
tükenen merdivenlerden süzülüyorum
sarı, soluk bir araçta buharlaşıyor öznem.
neon lambalar... ağzım çöl birikintisi.
insanlar akıyor, zaman akıyor, göğün rengi...
heceler, yanyana gelemeyen türden.
valığın tüm adları seyrediyor ellerimi.
birinci tekilimi ve yüklemimi o sarı araçla... akıntıya...



                                   
Ve öyle anidir ki hayat, hazır mısın diye sormaz sana. Düğümlenirken gerçekler boğazında, yutkunmaya çalışırsın enkaz altında... Haykırış dolu bir yığın hece, kilit olur gözlerinde. Ve öyle aniden...