31 Ağustos 2010 Salı

sessiz kal bu gece. iyi geceler madam K.
Sabahlarımı o kasabada bıraktım, yıkık iskelenin ucunda bekliyor beni uyanışlarım... şehrin savrukluğunda gözaltı morlukları, şişmiş göz kapakları...

30 Ağustos 2010 Pazartesi

bunca uykusuzluğun sebebini ben de merak ediyorum. Rilke sebebi biliyordu. Okudum. Bu gece unuttum.

sese öğretilen..

Yeryüzünde adı kanayan son kıvılcım. Artık hiç dönmeyeceğiz anlatılmış
Suskunluğa. Orada. O suskunluğun insan yaralarıyla bakıştığı boşlukta.
Bazen küllerin çağrısı giydirirdi kanımızı. Belleğin ağır kumaşından yedi
Gül sonra.

Kalp yalanlamaz oysa koparılmış olanı.

Sese öğretilen vedayı.

Tenin birinci ağıtını.

Ah. Yeryüzünde adı kanayan son kıvılcım. Şimdi. Geçmişin bekletilen hare-
ketsizliğinde eğreti bir im. Bin acının daha çocukluğunda bir çöl birikintisi-
yiz.

Kendimizden daha fazla indirilmiş hiç kimseye
Sahip değiliz çünkü biz.

birinci, ikinci tekil

ötede tahtadan bir bank...
oturuyoruz.
sert, soğuk, rüzgar.
acımız kadar değil.
ilk defa bu kadar uzağız.
şaşkın iki yabancıyız.
ellerimize yer arıyoruz.
sahi bu ellerin yeri neresi?
nasıl unutuyormuşuz onları...
insanlar bakıyorlar.
senin burnunun ucunda belirsizliğimizi taşıyan bir damla...
sigara yakmakta zorlanıyoruz, rüzgar.
oysa hemen yanması gerek, hemen solumak gerek, doymak gerek tütüne
yoksa aidiyetsiziz...
çiçek satan bir adam, tam da şu an..
sormadı, sustu, geçti... yitik miydik o ara?
kalkıyoruz, yürümek istiyorum.
küfür etmek rahatlatmıyor...
omzumun üstünden geride kalan sana bakıyorum.
yürüyoruz.
bu şehrin caddeleri daha önce böyle kokmuyordu...
büyük binaların altında, unufak...
sesim duyulmuyor artık, öylesine küçüğüm.
avlusu olan bir yerdeyiz şimdi.
büyük haraketler ve derin solumalarınla anlatıyorsun..
gösterdiklerine dönüyor bakışlarım.
idrak kapısı kilitli.
merdivenler tükeniyor ayaklarımız altında.
geniş, yüksek tavanlar ilgini çekiyor, çocuğa kesmiş yüzün..
ağlıyorsun. ağlıyorum.
ağlıyoruz. Biz kim?
birinci tekille ikinci tekil...
geldim konuş, geldim konuş...
yeni birşeyler söylemeli...
hangimiz?
susmalı. mühürlenmeli.
tırnaklarım sızlıyor artık.
saçlarım küle...
gitmeni istiyorum.
gidiyorsun bir kaç metali bırakıp masaya..
bekliyorum, gelmiyorsun.
tükenen merdivenlerden süzülüyorum
sarı, soluk bir araçta buharlaşıyor öznem.
neon lambalar... ağzım çöl birikintisi.
insanlar akıyor, zaman akıyor, göğün rengi...
heceler, yanyana gelemeyen türden.
valığın tüm adları seyrediyor ellerimi.
birinci tekilimi ve yüklemimi o sarı araçla... akıntıya...



                                   
Ve öyle anidir ki hayat, hazır mısın diye sormaz sana. Düğümlenirken gerçekler boğazında, yutkunmaya çalışırsın enkaz altında... Haykırış dolu bir yığın hece, kilit olur gözlerinde. Ve öyle aniden...